MAĞARALAR VE MAĞARACILIK

Mağara Nedir?

Mağara, yüzeyle bağlantısı olan ve en az bir insanın sürünerek girebilmesine olanak verecek genişlik ve yüksekliğe sahip olan yeraltı boşluklarıdır. Bazı mağaralar lavların soğuması sırasında içlerinde bulunan boşluklardan da meydana gelebilir; fakat bu mağaralarda zehirli gaz çıkışları olması ihtimali nedeniyle girilmesi tehlikelidir. Buz içinde oluşan mağaralar da vardır.

Kireçtaşı, dolomit, mermer, jips, tuz, kalsit çimentolu konglomera ve kumtaşı gibi erimeye uygun karbonatlı ve sülfatlı kayaların, yeraltı suları tarafından eritilerek aşındırılmasıyla meydana gelen mağaralara karstik mağaralar denir. Bu tür mağaralar oluşum açısından en zengin mağaralardır.

Diğer Karstik Oluşumlar:

Lapya:
Üzerlerinde toprak örtüsünün bulunmadığı çıplak kireçtaşlarının yağış suları tarafından eritilmesi ve aşındırılması ve ya toprak altında biyolojik CO2'in yoğun eritme gücü sonucu oluşan oluk şekilli çukurluklarla bunlar arasındaki genellikle keskin görünüşlü sırtçıklardan oluşan mikro karstik şekillerdir.

Dolin:
Karstlaşma sonucu oluşmuş(lapyaların birleşmesiyle), boyutları bölgenin karstik özelliklerine bağlı olarak değişen, kapalı ve ya yarı açık çukurluklar.

Obruk:
Yatay ve ya yataya yakın tabakalı kireçtaşlarında bulunan yeraltı nehirlerinin ve ya aktif mağara tavanlarının çökmesi sonucu oluşmuş baca ve ya kuyu görüntüsü veren derin çukurluklardır.

Uvala:
Karstik bir sahada oluşan dolinler zamanla genişler ve derinleşirler. Bu durumda jeolojik olarak çok kısa bir zaman diliminde dolinler'i ayıran kısımlar ortadan kalkar ve dolin çukurları birbirleriyle birleşir. Bu yolla meydana gelen karstik oluşumlara uvala adı verilir.

Polye:
Karbonatlı kayalardan meydana gelmiş yüksek dağlar arasında bulunan geniş düzlük ve ya ovalar.

Düden (subatan):
Dolin, uvala ve polye gibi yüzeyden kapalı havza ya da çukurlukların tabanında ve ya kenarında bulunan ve buralara gelen suları yeraltına drene eden şekillerdir.

Kaynak (suçıkan, pınar):
Mağaralarda ve ya yeraltı dehlizlerinde toplanan suların hidrostatik basınç altında ve bazen sanki büyük bir akarsu oluşturmak istercesine yüzeye çıktıkları bu kaynaklara da suçıkan adı verilir.

Mağaralar nasıl oluşur?

Doğadaki hemen hemen bütün taşlar suda erir; ancak erime yoğunlukları taşın kimyasal yapısına göre değişir. En çok eriyen taş kaya tuzudur. Alçı taşı da (jips) bir başka kolay eriyen taş türüdür. Kireç taşı, deniz ve akarsu diplerinde ölmüş hayvan kabukları ve kemiklerinin üst üste birikimi sonucu oluşan organik biriktirme kayasıdır. Kireç taşı asidik suda erir. Yani su erimiş halde CO2 ihtiva ediyorsa, kireç taşını eritir. CO2 ise hava ile nispeten bitki ve ağaç köklerinde bulunur.

Bir mağaranın oluşabilmesi için temel koşul içinde suların hareket edebileceği bir çatlak ya da yarık sisteminin bulunmasıdır. Bu çatlaklar aynı ve ya farklı kaya yapıları arasında çatlaklar ile fay çatlakları da olabilir. Asidik su basınç altında kayalardaki bu ince çatlaklara girerek kireçtaşlarını eritmeye başlar. Başlangıçta yarık ve çatlaklar geniş olmadığı için erime her yönde olsa da daha çok derinlemesine bir gelişme olur. Daha sonrada su çatlak sistemini genişleterek mağaranın ana hatları meydana getirir. Genel olarak kalın kireç taşı katmanlarında dikey mağaralar, yatayda geniş kireç taşı katmanlarında ise yatay mağaralar meydana gelir.

Mağaralara çekiciliği veren içinde gelişmiş olan çökellerdir. Bu çökeller sarkıt, dikit, sütun, yaprak, makeroni, inci ve perde gibi oluşumlardır. Bu oluşumlar, yeryüzündeki bitki, toprak ve kayalardan süzülerek gelen suyun içindeki CO2 miktarının mağara havasındakinden fazla olması durumunda meydana gelir. Sudan havaya CO2 transferi sırasında tavanda kireç çökelmesi sarkıtları, yere damlayan sular ise dikitleri oluşturur. Sarkıt ve dikitlerin birleşmesi ise sütunları oluşturur. Bu oluşumların meydana gelmesinde mağaranın üzerindeki kireç taşı biçimlenmesinin kalınlığı, biçimlenmenin üzerindeki toprak kalınlığı ve bitki örtüsü önemli rol oynar.

Mağaraların güzelliği bu oluşumların zenginliği, farklılığı ve renkleri ile ifade edildiğinden mağaracının ilk görevi bu oluşumlara zarar vermemek ve verilmesini engellemektir.
Mağaralar da canlılar gibi gelişimleri sonunda yok olurlar. Mağaraların yok olması tavandaki ve yan duvardaki kaya bloklarının gevşeyerek düşmeleri ile başlar ve bu blokların mağara boşluklarını bloke etmeleri ile son bulur. Gelişimi sona ermiş mağaralara fosil mağara, gelişimi devam edenlere ise aktif mağara denir.

Türkiye, mağaralar açısından dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olmasına rağmen araştırmalara geç başlanmıştır. Yaklaşık olarak 40.000 tane olduğu düşünen Türkiye Mağaralarının çoğunluğu, Orta ve Doğu Toroslar ile Batı Karadeniz bölgesinde yer almaktadır.

Mağaracılık:

Mağaraların araştırılması ve incelenmesi ilgilenilen bilim ve spor dalıdır. Mağara Bilimi(Speleoloji), sporla bilimin iç içe olduğu yegâne doğa sporudur. Bünyesinde yürüyüş, kampçılık ve ip inişi gibi birçok sportif alanı; ölçüm, haritalama gibi uzmanlık alanlarını; jeoloji, hidrojeoloji, biyoloji gibi bilim dallarını barındırır.

Mağaracılık birbiriyle uyumlu ve iyi anlaşan bir ekiple gerçekleştirilebilir. Bireysel yapılabilecek bir spor değildir. Mağaracılığı çekici kılan ise yerin yüzlerce metre altındaki birbirinden güzel oluşumlar, bilinmeyen ve karanlık gibi sebeplerdir.

Türkiye'de bilinen ilk mağara araştırması 1927 yılında Raymond Hovasse tarafından İstanbul Yarımburgaz Mağarası'nda mağara canlıları üzerinde yapılan çalışma olmasına rağmen, ekip olarak ciddi anlamda ilk çalışma 1955'te Temuçin Aygen ve arkadaşları tarafından Konya Maraspoli Mağarası'nda yapılmıştır.

Temuçin Aygen tarafından 1964'te kurulan Mağara Araştırma Derneği halen çalışmalarına devam etmektedir. 1973 yılında ise Türkiye'nin ilk üniversite mağaracılık kulübü Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü kurulmuştur. Bu kulüp Türkiye'nin en derin mağarası olan Peynirlikönü(Evren Günay Mehmet Ali-EGMA) Mağarası'nın araştırmasına devam etmektedir. İçel - Anamur'daki bu mağaranın derinliği 1429 m.dir.

Bu oluşumların dışında Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Mersin Üniversitesi mağara araştırma kulüpleri; Eskişehir Mağara Araştırma ve Ege Mağara Araştırma Grupları; Toros Doğa Sporları Kulübü bünyesindeki Temuçin Aygen Mağara Araştırma Grubu ile Anadolu Speleolojik ve Karstik Araştırmalar Derneği çalışmalarına devam etmektedir. Bu oluşumların tümü Türkiye Mağaracılar Birliği(TMB) adı altında toplanarak, çalışmalarını ve bilgilerini paylaşmaktadır. Bu birlik son zamanlarda çok önemli olan mağara kurtarma çalışmalarına ağırlık vermiştir. Ayrıca mağaraların korunması, mağaraların ve mağaracıların envanterinin oluşturulması, eğitim ve araştırma standartlarının oluşturulması gibi çalışmalarda bulunmaktadır.

İzmir'de şuan Dokuz Eylül Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü(1994), Ege Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü(1996), Anadolu Speleolojik ve Karstik Araştırmalar Derneği(2005) ve Ege Mağara Araştırma Grubu(2005) çalışmalarına devam etmektedir. Ege Mağara Araştırma Grubu gelecek zaman içerisinde dernekleşmeyi planlamaktadır.

Mağaraların taşınmaz birer kültür varlığı olduğu unutulmadan korunması gerekmektedir. Gelecek nesillere aktarılacak en önemli güzelliklerden biri olacak mağaraların korunması açısından:

-Mağaralarda yapılacak define vb. amaçlı izinsiz kazı ile tahribatlara engel olmak,
-Tahribatların olduğu mağaraları Türkiye Mağaracılar Birliği'ne bildirmek,
-Araştırması yapılmamış mağaraların en yakın araştırma gruplarına bildirilerek kayıt altına alınmasını sağlamak,


Etkili olacaktır.

Arda PEKSEV
Ege Mağara Araştırma Grubu



www.patikatrek.com